Cerkesler21May1864

Merhaba Sitemize Hoş Geldiniz...



   
  Cerkesler1864 -
  Ethem Bey'e Suikast Girisimi
 
Suikast Girişimi:

Bu "muzır teşkilatçıların cephemizi içten dağıtmaya uğraştıkları anlaşılıyordu. Son plan ve tertibatlarından biri de beni öldürmek suretiyle maskeyi atmaktı. Bu suikast planı, Salihli'den karargaha hastalığım sırasında bir baskın yapmak suretiyle başlayacakdıysa da, her nasılsa buna cesaret edemedikleri anlaşılıyor.Herhalde ihtiyatlı hareket düşüncesi ve tedbirleri buna uygun değildi.

Nihayet iyileştim ve kalktım. Kurnaz (!) muhalifler aradaki yanlış anlamanın kaldırılması için, beni, kardeşim Reşit ve karargah komutanım Yusuf Beyleri bir ziyafete davet ettiler. Davet çağrısı geldi. Reşit ve Yusuf Beyler daha önceki temaslarında bu davete katılmak konusunda ikna edilmişler. Onlar da katılacakları cevabını vermişler. Reşit ve Yusuf Beyler bu davete gitmemiz için çok ısrar ettiler. Ben hastalıktan yeni kalktığımı, doktor tarafından yemek ve içmekten men edildiğimi ileri sürerek her ikisinden de özür diledim, affetmelerini rica ettim. Fakat onlar ısrardan vazgeçmiyorlardı.

"Biz sizi bu davete getireceğimize dair söz verdik. Gitmemeniz çok ayıp olur, biz sözümüzü yerine getirememiş durumuna düşeriz" diye söylendiler. Buna rağmen ben asla gitmeyeceğimi bildirdim. Ve kendilerine de şunu söyledim: "Tedbirli
olunuz ve hattâ davet saatinden bir saat sonra gidiniz." Onlar benim bu sözlerime hayret ettiler. Dudak bükerek bir şey anlamadıklarını söylediler. Fakat içlerine de bir şüphe düşmüş olacak, ki tedbirli olmaları önerime de uymayı ihmal etmediler.

Halbuki ben konuşurken, bütün suikast planını çoktan öğrenmiştim.Davet, her üçümüzü de öldürmek için hazırlanmıştı. Ben ise buna karşı tertibatımı çoktan aldırmış bulunuyordum. Bu iki yüzlü suikast kumpanyasının planı şöyleydi:


Davet akşamı karargahlarının bulunduğu çıkmaz sokaktan geçerken, yani davete giderken, sol taraftaki cami mezarlığının duvarı arkasında pusuya düşürülecektim. Burada Kel Ömer, Gebeşli Osman, Çalılıköy'den başka bir Osman ve Tekeşinli bilmem kim bana ateş açacaklardı. Eğer planlan başarılı olmazsa sofra başında öldürülecektim.

Bize pusu kuracak olanlar gerçekten cüretli ve çok cesur adamlardı.Komplo başarılı olursa ve onlar işlerini tamamlayabilirlerse kendilerine hem yüklü maaş bağlanacak, hem de ayrıca nakit olarak ödül verilecekti. Garip olan taraf şu ki, bunlar bizim ekmeğimizi yemişlerdi. Özellikle ikisi Genel Savaş sıralarında Reşit Bey'in himayesine sığınarak cepheden kurtulmuşlardı. Salihli'de çiftlikte koruculukla uğraşıyorlardı.


Pusu yerinin tam karşısında iki katlı bir han vardı. Burası kuvvetlerimizin erzak deposu gibi kullanılıyordu. Suikast tertibini öğrenince, oraya Halil Efe ve Ali Çavuş namında güvenilir iki arkadaşımın idaresinde on kişiyi bir gün önce gizlice yerleştirmiştim. Suikastçılar mezarlık arkasında pusuya girince, bunlar han pencerelerinden ani bir ateş açarak onları öldüreceklerdi. Bundan sonraki durumun ne olacağı da düşünülmüştü.

Reşit ve Yusuf Beyler yarim saatlik bir gecikme ile yola çıktılar. Fakat onlar sokağa girmeden önce, suikastçılar baskına uğramış, silahlar patlamıştı. Bu yaylım ateşinden sonra bir sokak savaşı başladı. Halil Efe görevini tam zamanında başarmış,
suikastçılar daha ilk yaylım ateşinde imha edilmişlerdi. Biraz sonra ben de makineli tüfekle donaülmış olarak maiyetimle birlikte derhal şehre girdim. Zaten şehir, karargahıma çok yakındı.Bütün endişem, Reşit ve Yusuf Beylerin tehlikeli durumda bulunmalarından ileri geliyordu. Fakat ikisini de selamette buldum. Yüzleri gülüyordu. Yarım saatlik gecikme onları ölümden kurtarmıştı.

Akşam üzeri başlayan şehir içindeki çatışma sabaha kadar sürdü, iki taraf ta epey kayıp verdi. Cepheye buradan telefon ettim.Bir süvari müfrezesi istedim. Bu kuvvet geldikten sonra asileri şehir kenarına sürdük. Orada savunmaya geçtiler. Aynı zamanda Alaşehir'de bulunan asi taraftarlarının imdatlarına geleceğini düşünerek Alaşehir yolunu kestirmiştim.


Bir mahalleye sıkıştırılan asileri her taraftan bir ateş çemberi içine aldığımız sırada, Ahmetli cephesinden bir Yunan müfrezesinin ileri harekete geçtiği haberini aldım. Bu, bizim iki ateş arasında kalmamıza neden olacaktı. Bereket versin, şehirde sıkışanlar ateşkes talebinde bulunmuşlardı. Beni, şehir ileri gelenlerinin araya girmesi değil, cepheden gelen haber ateşkes teklifini kabule mecbur ediyordu. Bu arada asilerin komutanı olan binbaşı Ahmet, karargahında Reşit ve Yusuf Beylerin eline esir düşmüştü. Asilerin ateşkes tekliflerine razı olduktan sonra şehirden serbestçe çıkıp gitmelerine mani olmadık. Onlar da öylece gittiler.

Şehirde sükunet sağlanınca ben hemen cepheye gittim. Yunanlılar,"Bin Tepeler"de kanlı bir savaştan sonra Ahmetli'ye çekilmişlerdi. Bunu gördükten sonra yüz elli kadar süvari ile Salihli'ye döndüm. Asileri tutan ve onları bizim aleyhimize teşvik eden iki kişinin evlerine ateş ettirdim. Evlerini yaktım. Ele geçenleri cezalandırıyordum.
Müfrezemle geri kalan firari asilerin peşlerine düştüm. Gece Alaşehir'e gelen ve giden yollara pusular kurdum.
Poyraz grubu ile temas eden Alaşehir'den Hacı Mustafa ile dört arkadaşı pusularımıza düştüler. Alaşehirli Mustafa Bey kuvvetlerinin de hazırlandıkları, ancak savunma tertibatı almakta oldukları anlaşılıyordu.


Müfrezem ertesi gün asileri Poyraz dağlarında şiddetle takip etti. Karşı koymakta devam edenlerin evlerini yakıyordum. Nihayet af istediler. "Silahları ile gelsin teslim olurlarsa af ederim" dedim. Kabul ettiler, teslim oldular. Bunun üzerine de ben Salihli'ye döndüm.

"Alaşehirli Mustafa Bey de gelsin, bize sığınsın" diye haber yolladım. Ancak bazı şartlarım vardı: Cephede bizimle beraber
Yunanlılara karşı döğüşmeliydi! Alaşehir'de gadrine uğrayanların tazminatını tamamen vermeli, mallarını iade etmeliydi. Ve bu, onların rızası alınmak suretiyle yerine getirilmeliydi. Alaşehir'de tüyler ürpertici cinayetler işlediğini de işitiyordum.

Mustafa Bey yanıt vermedi, bununla beraber cepheye de gelmedi.Bir gün bir subayımızın muhafazası altında getirttiğim cephane sandıklarımıza Alaşehir istasyonunda Mustafa Bey'in adamları tarafından el konulduğu haberi geldi. Artık bunların da başı ezilmeliydi! Bu zorunluydu.

Alaşehir, Salihli cephesinden yedi saatlik bir mesafede ve gerimizde bulunuyordu. Son aldığım haberlere göre Afyon tümeninin Alaşehir'deki nokta ve irtibat memuru Gebeş Haydar Bey adındaki askeri kaymakam ile mülkiye kaymakamı da Mustafa Bey'in rezalet ve cinayetlerine boyun eğmiş, göz yumuyorlardı. Alaşehir'deki milli heyet üyeleri bu durum üzerine birer ikişer Salihli'ye sığınıyorlardı.

Kuvvetlerine çok güvenen Mustafa Bey'e karşı bir akşamüzeri harekete geçtim. Sabaha karşı şehri kuşattım. Doğal olarak
Mustafa Bey tertibatsız değildi. Nitekim bir subay komutasmda 80 kişilik bir karakol müfrezesiyle karşılaştık. Fakat silah kullanmalarına fırsat bırakmadan tesirsiz hale getirdik; Bu 80 kişiyi hesap edemedikleri bir tertiple böylece yakalamıştık.

Bomba ile donanmış seçkin 150 kişiden oluşan bir hücum müfrezesinin şehre hücum etmesiyle, şehir içinde ve kenarında
çatışma başladı. Kuvvetlerinin zayıf düştüğünü görmesi üzerine Mustafa Bey şehrin dağ tarafından kırk kadar maiyetiyle kaçtı. Sonradan öğrendiğime göre Afyonkarahisar'a kadar firar eden Mustafa Bey orada kıyafet değiştirerek soluğu İstanbul'da almış!


Buradaki çatışmayı da kazanmıştım. Asilerin birçoğu yakalanmış, aman dileyenlerin pişmanlıkları kabul olunmuş, askeri kaymakam Gebeş Haydar ile kaza kaymakamı da tevkif edilmişlerdi. Bu isyan belası da böylece kapandı.


İş adli icraat safhasına gelmişti. Afyon'da bulunan tümen komutanı Ömer Lütfü Bey, telgrafla Gebeş Haydar'ın serbest bırakılmasını rica ediyordu. Ricasını kabul edip bıraktım. Kaza kaymakamı da mahkemede beraat etti.


Alaşehir'de, para vermedikleri için yataklarında boğulan kankoca, ırzlarına tecavüzden sonra öldürülüp gömülen kızların ve bazı Akşehirlilerin cesetlerini gömülü bulundukları yerlerden çıkarttık. Bu arada gaspedilen para ve mücevherler de yine gömüldükleri yerlerden çıkarıldı.

Bütün bunları yapanlar, Mustafa Beyle adamlarından Alaşehirli reji kolcubaşısı Salih ve yirmi beş kişiydiler. Salih ile on
adamı çatışma sırasında ele geçirilmişlerdi. Bir kısmı öldürülmüş, bir kısmı da Mustafa Bey'le kaçmışlardı. Cinayet eserlerini
kendi elleriyle kuyulardan çıkarttım. Ondan sonra da idam sehpalarının başına getirttim. Bunlar asılmak suretiyle idama mahkum olmuşlardı.

İçlerinden en metin görüneni Salih'ti. İp önce bunun boynuna takılacaktı. Cellat bir eliyle Salih'in bağlı koluna yapışmış, diğer eliyle de ipi tutuyordu. Salih'e "Son sözün nedir, söyle?" denilince kolcubaşı sandalye üzerine metanetle çıktı ve yüksek sesle şöyle dedi:

"Ey, beni görmeye gelenler! Ben bu cezaya ve bu kötü sona çoktan müstehak olmuştum. Yoldan ve insanlıktan çıkmıştım. Bana insanlık, vatanseverlik telkin edecek yerde yoldan çıkmama neden olanlara da lanet ediniz, komşuluk hakkını helal ediniz."

Salih, sözlerinin bittiğini celladın yüzüne bakarak anlattı ve bunun üzerine ipi çekildi. Bunu diğerlerinin iplerinin çekilmesi izledi.

Bundan sonra teslim olanlardan bir müfreze kurdum ve hemen Cepheye gönderdim. O zamanlar için suçu hafif olanlara ceza, cepheye göndermekti. Dört gün sonra kuvvetlerimle Salihli'ye döndüm.

 
  48987 ziyaretçi
 
 

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol